tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Toprağı verimli olan güzel bir memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle yeşerip çıkar. Çorak, verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz, çıkan da bir şeye yaramaz. İşte şükredecek kimseler için biz, ayetleri böyle farklı üsluplarla tekrar tekrar açıklarız.
(A’raf, 7/58)
Hadîs-i Şeriflerden
İnfak et, sayıp durma. Sana da sayı ile verilir. Fazlalık malını ve paranı muhtaç kimselerden esirgeme, senin de rızkın engelenir.
(Buhari, Zekat 21, Müslim, Zekat 88)
Dualardan
Ya İlâhî! Ordularımızı, hâricî ve dâhilî her türlü düşmanlara her zamân ve her yerde mansûr ve muzaffer eyle. Devlet adamlarımızı ma’nevîyyâta, memleketin umranına ve milletin refâhına hâdim eyle.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Evet âdi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı heyetiyle şeksiz bir mahir ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi; kâinatı dolduran hadsiz zîhayat makineler de, herbirisi binbir mu'cizat-ı ilmiyeyi gösteriyorlar.
Şuâlar
KADER VE CÜZ’Î İRADE

KADER VE CÜZ’Î İRADE

17.03.2023

İnsan, her şeyden evvel îmân etmekle mükelleftir. Îmân, tasdîk-i kalbîdir. Mü’min, altı erkân-ı îmâniyeyi kalben tasdîk edip her şeyi, husûsan irâdesiyle işlediği fiillerinin halk ve îcâdını kayıtsız şartsız Ellah’a verendir. Tasdîkten sonra İslâmiyet gelir ki; o da amelen tarafgirliktir. Müslim ise,  inandığı şeylerin icrâ ve tatbîkine tarafdar olandır.

Îmân ve İslâmiyet ile müşerref olan bir şahıs, zaman zaman -gafletinin de te’sîriyle- işlediği hayırlı ameller hususunda gururlanmaya başlar. Nefis, “Bu hayırları yapan benim.” der, ona sâhib çıkar. İşlediği şerli amelleri de kadere yükler. Şerlerde kaderi, merci gösterir.

İşte hayırlı ameller husûsunda nefsi, gururdan kurtarmak ve şerleri de kadere vermemek için, hayırlarda kaderi; şerlerde ise, cüz’î irâdeyi esâs kabul etmekle mükellefiz.

Kader ve cüz’î irâde, biri birisiz olmaz; belki birbirini te’yîd eder. Evet her ne kadar kader ve cüz’î irâde, hem hayırda, hem şerde beraber bulunsa da ancak hayırlarda kader; şerlerde ise, cüz’î irâde kullanılır. Bu sebeble insanın ihtiyâriyle işlediği hayır olsun, şer olsun, bütün amellerinde hem kadere, hem de cüz’î ihtiyâriye berâber îmân etmek, ilmî ve nazarî bir îmânın cüz’ü değil; belki hâlî ve vicdânî bir îmânın cüz’üdür. Yani, kader ve cüz’î ihtiyâriye beraber îmân etmek, ilmen isbât edilebilen bir mes’ele değildir.

Sual: Kader ve cüz’î ihtiyârinin, İslâmiyet’in ve îmânın nihâyet hudûdunu gösteren hâlî ve vicdânî bir îmânın cüz’ü olması ne demektir?

Elcevab: Îmânı inkişâf etmeyen ve İslâmiyet’in emirlerine amelen tarafdar olmayan ve o evâmiri yerine getirmeyen kimselerin, bu mes’eleyi bahsetmeye hakları yoktur ve bu mes’ele, onlara bahsedilmez, demektir. Yani kişi evvelâ îmân edip İslâmiyet’in emirlerini bihakkın îfâ eder. Nefis, îmân ve İslâmiyet’iyle ve yaptığı sâlih amelleriyle gururlanmaya başlar. Hasenâtıyla mağrûr olmaması için Kur’an, o adama manen der: “Gururlanma! O hasenât, yalnız senin değildir. O hasenâtta, kaderin de azîm hissesi vardır.” Keza nefis, günâhlarını kendine almayıp kadere yüklemek ister. Seyyiâtını, kadere verip mes’ûliyetten kurtulmaması için de Kur’an, o adama manen şöyle der: “Günâhı isteyen ve cüz’î irâden ile o günahı bilfiil tercîh eden sensin. Öyle ise mes’ûliyeti, sen çekeceksin.” Yoksa namaz kılmayan, oruç tutmayan, haccetmeyen, keyfemâyeşâ hareket eden ve günâhları rahatça işleyen birisinin, kaderden bahsetmesi, son derece hatâ olduğu gibi; böyle bir adama, îmân ve İslâmiyet’i hakkıyla kabûlünden evvel kader ve cüz’î irâdenin beraberce kadere îmân rüknüne dâhil edildiğinin isbâtını yapmaya kalkmak da büyük bir hatâdır.

Demek kader ve cüz’î irâde mes’elesi, hem îmânın, hem de İslâmiyet’in nihâyet hudûdunu gösteren hâlî ve vicdânî bir îmânın cüz’lerindendir.

Kader, iyilikleri Ellah’a vermek; cüz’î irâde ise, şerleri kendine almak içindir. Aksi olursa, yani insan, iyilikleri kendisine alır, kötülükleri ve günâhları da kadere (Ellah’a) verirse; işte o zaman iyilikleri kendisine almakla fahr ve gurûra girer; kötülükleri ve günahları kadere vermekle de Ellah’ı suçlamış olur. Günümüzde ekser insanlar, maalesef bu şekilde düşünmektedirler. Meselâ; dört başı ma’mûr bir insanı gördüklerinde, kaderi hatırlamak lâzım geldiği halde hatırlamazlar ve “Ne güzel insandır.” derler. Kör veya topal bir adamı gördüklerinde ise, kaderi hatırlayıp suçu kadere yüklerler. Hem meselâ; bir adama bir musîbet geldiğinde veya bir kazâ olduğunda, yalnız orada kaderi hatırlarlar. Hâlbuki o musîbet, ona cüz’î ihtiyârisiyle işlemiş olduğu günahlar sebebiyle gelmişken, o musîbeti kadere verip cüz’î ihtiyâriye vermezler. Meselâ; arabalar yolda kazâsız belâsız giderken bu ciheti kadere vermeleri lâzım gelirken; insanlar, kaderi hatıra getirmez ve bu hüneri, kendi irâdelerine mal ederler. Ama bir kazâ olunca, o kazanın, kendi günah ve kusurlarının netîcesi olduğunu unutup o kazâyı, kadere verirler. Şu anda beşeriyetin ekserisi, iyilikleri kendilerine, kötülükleri ise kadere vermektedirler. Hâlbuki Kur’an-ı Hakîm, değil insanın başına gelen belâ ve musîbetlerin, belki kâinatta meydana gelen felaketlerin dahi beşerin irâdeleriyle işlemiş oldukları günahlar sebebiyle vücûda geldiğini beyân buyurmaktadır. Şöyle ki:

وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ

“(Başınıza her ne musîbet gelirse, kendi ellerinizin kesbettiği günahlar sebebiyledir. Bununla beraber Ellah, çoğunu affeder.) Yani, günahları sebebiyle onları hemen cezaya uğratmaz. Belki tevbe ederler diye mühlet verir. Bu da İlâhî bir rahmet eseridir. Tevbe etmedikleri takdirde onları cezalandırır. Veya burada cezalandırmaz, cezalarını âhirete te’hîr eder.”[1]

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

“Kesbettikleri günahlardan bir kısmının cezasını onlara dünyada tattırmak için, insanların bizzat irâde ve ihtiyârlarıyla işledikleri günahlar sebebiyle karada ve denizde belâ, musîbet ve felâketler vücûda geldi. Tâ ki günahlardan tevbe edip vazgeçsinler.”[2]

 

(Semendel Yayınlarından Kader Risalesi ve Şerhi adlı eserden alınmıştır.)

 


[1] Şûrâ, 42:30.

[2] Rum, 30:41.

 

Bu yazi 1491 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.260 sn. deSen
↑ Yukarı