tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
(Kim Ellah’a ve Resulü’ne) Hz. Muhammed (asm)’a (îmân etmezse,) o kâfirdir. (Biz de kâfirler için kızgın bir ateş hazırlamışızdır.)
(Fetih, 48/13)
Hadîs-i Şeriflerden
Bir şeyler istemek herhangi birinizi o hale getirir ki, kıyamet gününde yüzünde bir parça et bile kalmamış vaziyette Ellah’ın huzuruna çıkarılır.
(Buhari, Zekat 52)
Dualardan
Ya İlâhî! Bizleri ashab-ı yeminden eyle. Kitablarımızı sağımızdan verdir.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.
Mesnevî-i Nuriye

İMTİHÂN VE İBTİLÂ ATEŞİ

26.03.2021

#CumaDersi

 

اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا امَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

Aziz Kardeşlerim!

Nasılki bir maden ateşe atılır. O ateş neticesinde elmas ile kömür, altın ile bakır birbirinden ayrılır. Aynen öyle de; bu dünya, imtihan ve ibtila meydanıdır. Nev-i beşer bir madendir. Cenab-ı Hak, elmas ruhlu insanları, kömür ruhlu insanlardan ayırt etmek için teklîfen ve tekvînen onları imtihan ve ibtila ateşine atar. Evamir ve nevahi ile hayr ve şer ile nimetler ve musibetlerle onları tecrübe eder. Tecrübe neticesinde sâdık ve kâzib olanları birbirinden ayırt eder. 

Demek Cenab-ı Hak, nev-i beşeri bir hal üzere bırakmamıştır. Ondaki cevheri ortaya çıkarmak için onu teklîfen ve tekvînen imtihan etmektedir. Bahusus ehl-i imanın imtihanı, daha şiddetli ve daha ağırdır. İman davasında sadık olanları olmayanlardan tefrik etmek için ehl-i imanı bu dünyada evâmir ve nevahi ile bela ve musibetlerle daimi bir surette tecrübe eder. Gelecek ayet-i kerîmeler, bu hakikati ifade etmektedir:

اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا امَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

“(İnsanlar, sadece îman ettik demeleriyle serbest bırakılacaklarını) artık bir şey ile mükellef olmayacaklarını, hiçbir vakit belâya mâruz kalmayacaklarını (ve kendilerinin imtihan edilmeyeceklerini mi sanıyorlar?) Böyle bir kanaat, asla doğru değildir. Bu dünya, imtihan âlemidir. İnsanlar, vakit vakit bazı hoş olmayan durumlara düşebilirler ve yine insanlar, evamir-i teklifiye ile mükellef tutulurlar. Bu vesile ile hakiki ve samimi müminler ile sadece sözde mü’min olanların kimlerden ibaret olduğu ortaya çıkmış olur.”

وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّهُ الَّذينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبينَ

“(Celâlim hakkı için onlardan) senin ümmetinden (evvelkileri de imtihan ettik.) Geçmiş ümmetler arasındaki müminleri de, onların peygamberlerini de hikmet gereği bir imtihana tâbi tuttuk. Onlar da teklîfî ve tekvînî birçok zahmetlere, sıkıntılara mâruz kaldılar. Ehl-i imanın böyle bir takım belâlara, musibetlere, ağır hâdiselere mâruz kalmaları, onların îmanlarındaki samimiyeti, sağlamlığı ortaya çıkarmak, yalancı ve münafık olanları da meydana çıkarıp gözler önüne sermek içindir. (Elbette Ellah, doğrulukta bulunanları da ve yalancı olanları da bilir.) Ellahu Teâlâ, sâdık ve kâzibleri ezelî ilmiyle bildiği gibi; onların bu hallerini başkalarına da gösterir. İşte bu ilâhi ilmin tecellîsi içindir ki; Cenab-ı Hak,  kullarını dünyada böyle bir imtihana tâbi tutmaktadır. Artık bu kullar için yarın ahirette bir mazeret ileri sürmelerine imkân kalmamış olacaktır. Bu hususta Ellah'ın âdeti, öteden beri böyle sürüp gitmektedir. Binaenaleyh bu ümmet de bazı imtihanlara tâbi olmalarından dolayı üzüntüye kapılmamalıdır. Bunun neticesi, selâmet ve saadettir.”[1]

Evet, bela ve musibetler, ehl-i imanı ateş gibi yakar, cevher-i insanî bununla tebarüz eder, sonunda Rahim, Hakîm ve Vedûd isimleriyle müsemma bir Zat’ı bulur. “Ya Rab! Senin rahmetinden daha şâmil bir rahmet, senin hikmetinden daha fâik bir hikmet, senin muhabbetinden daha güzel bir muhabbet düşünülemez. رَبَّنَا مَاخَلَقْتَ هذَا بَاطِلًا “Ey Rabbimiz! Sen, bunları boş yere yaratmadın.” [2] âyetinin ifadesiyle senin halk ve takdirin ile başıma gelen bu bela, boşu boşuna gelmemiştir. Hadsiz bir rahmete vesîledir.  Hem bu bela, tearüf içindir, kendini bana ihsas ettirmen içindir, beni unutmadığını bildirmen içindir.”  diye niyazda bulunur. Aynı musibet içinde rahmet, hikmet ve vedûdiyet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görür.[3]

 


[1] Ankebût, 29:2-3.

[2] Al-i İmran, 3:191.

[3] Semendel Yayınlarından “24. Mektûb ve Şerhi” adlı eserden alınmıştır.

 

Bu yazi 2060 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.138 sn. deSen
↑ Yukarı