#CumaDersi
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ âyet-i kerîmesinin ifâdesiyle; Cennet’in maddî ni’metlerinin pek fevkinde bir ni’met, Rabb-i Rahîm’in ashâb-ı Cennet’e selâm vermesidir. Selâm ise, korktuklarından emîn, umduklarına nâil olmaktır. Ellâh’ın selâmı ise; bütün rûhânî ve cismânî ni’metlerin üstünde yüce bir lütuftur ki; “Ben sizden râzı oldum. Size ebediyyen gadab etmeyeceğim.” ma’nasındadır.
Ebu Said el-Hudri (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Ellah (cc), cennetliklere:
- Ey Cennet sakinleri, diye seslenir. Onlar da:
- Buyur Rabbimiz, emrindeyiz, bütün hayır ve iyilikler senin elindedir, derler. Ellah da halinizden memnun musunuz? Diye sorar. Onlar da:
- Nasıl memnun olmayalım. Rabbimiz! Sen, bize hiç kimseye vermediğin bu nimetleri verdin, derler. Ellah da:
- Size bunlardan daha kıymetlisini vereyim mi? Buyurur. Cennetlikler:
- Bunlardan daha kıymetlisi ne olabilir Rabbimiz! Derler. Bunun üzerine Ellah:
- Sizlere, sizden razı olduğumu bildiriyorum. Bundan sonra size hiç gazab etmeyeceğim, buyurur.”[1]
Evet, ehl-i Cennet’in en büyük matlûbu, Rabb-ı Rahîm’lerinin onlara selâm vermesidir. Cennet’te bu matlûbları verilecektir. Cenab-ı Hak, Cennet’te lâ zamanî, lâ mekânî, lâ keyfî bir sûrette kullarına cemalini göstermek lütfunda bulunacak ve onlara ta’zim ve taltif olmak üzere selâm vererek onları cismânî saadetle beraber rûhânî saadete de nâil buyuracaktır. Hazret-i Câbir (ra)’dan birçok zâtın rivayet ettikleri bir hadis-i Nebevi’de beyan buyurulduğu üzere; Cennet ehli, nimetler içinde bulunurken kendilerine karşı bir nûr parlamaya başlayacak; başlarını yukarıya kaldırınca Ellah’ın cemalini görmeğe muvaffak olacaklar; Yüce Ellah, onlara: اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ يَااَهْلَ الْجَنَّةِ “Selâm üzerinize olsun ey cennet ehli!” diye hitab buyuracak ve onlara lütfuyla bakacak; onlar da Hak Teâlâ’ya bakıp durdukça başka hiçbir nimete iltifat etmeyecekler; sonra o tecelli, onlardan ayrılınca onun nuru ve bereketi, onların ikametgâhlarında baki kalacaktır. [2]
Rabbimizin, “Ey ehl-i Cennet! Sizlere selâm olsun!” kelâmını bizzât kendisinden işiteceğiz. Sözlü olarak Ellâh’ın selâmına şâhid olmak, elbette hiçbir şeye değişilmez bir nîmettir. Ellâhu Azîmu’ş-Şan’dan selâm, ehl-i Cennet için en büyük lütuftur. Hem de Kahhâr ve Cebbâr gibi celâllî esmâ ile değil; Rab ve Rahîm gibi kemâlli ve cemâllî esmâ ile selâm.
Selâm, selâmetin ifâdesidir. Cenâb-ı Hak, “Ey ehl-i Cennet! Sizlere selâm olsun!” hitâbıyla ehl-i Cennet’e şöyle bir müjde verir: “Ey kullarım! Sizler, şu anda benim misâfirlerimsiniz. Dünyâdaki teklîf nihâyet buldu. Şu anda Daru’s-Selâm denilen Cennet’de selâmet ve emniyet içindesiniz. Bütün sevdiklerinizle berâber hastalık, belâ, musîbet, ihtiyârlık, yorgunluk, ayıb, kusûr, elem, keder, zevâl, firâk, mevt gibi sizi mahzûn edecek ve korkutacak hiçbir hâlin bulunmadığı bir mahalde meskûnsunuz. İstırahatınıza bakın, size hiçbir zarar dokunmaz. Endîşelenmeyin, zâil olmayan bir memlekete girdiniz. Hem her istediğiniz verilecek, hem de verilen, bir daha geri alınmayacaktır. Sizden râzıyım ve ebedî bir sûrette size gadab etmeyeceğim.”
Ebu Said ve Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Cennet ehli, Cennet’e girince bir kimse şöyle seslenir: Siz Cennet’te ebediyyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz. Hep sağlıklı olacak ve hiç hastalanmayacaksınız. Hep genç kalacak, hiç ihtiyarlamayacaksınız. Hep nimet ve saadet içinde olacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.”[3]
Demek nimet-i nimet eden ve nimeti kemale kavuşturan iki şeydir:
Biri: Devam ve hulûddur.
Diğeri: Selamet ve emniyettir.
Cennet, hem dâimî ve ebedîdir, hem de Cennet ehli, orada tam selâmet ve emniyettedir.[4]
[1] Buhari, Rikak, 5; Müslim, Mesacid, 211
[2] İbn Mâce, I, 65'te, Abdullah b. Mes'ud'dan; ed-Deylemi, el-Firdevs, II, 14 (Cabir b. Abdullah (ra)'dan; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VII, Cabir (ra)'dan
[3] Müslim, Cennet, 22.
[4] Semendel Yayınların’dan Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri (3) adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |