tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
(Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler ve demir halkalar ve alevlendirilmiş bir ateş hazırladık.) Onlar, kıyamette elleri boyunlarına demir zincirler ile bağlanarak Cehennem ateşine sevk edileceklerdir. Orada ebediyyen azab göreceklerdir. İşte küfrün cezası, böyle ebedi Cehennem’dir ve bu ceza, ayn-ı adalettir.
(İnsan, 76/4)
Hadîs-i Şeriflerden
Rabbiniz arada bir tercüman bulunmaksızın mutlaka hepinizle konuşacaktır. O gün kişi sağına bakar, önceden gönderdiği hayırlı işleri görür. Soluna bakar yine önceden işlediği kötülükleri görür. Önüne bakar Cehennem’i görür. Öyleyse yarım hurmayla da olsa Cehennem’den korunmaya çalışınız.
(Buhari, Zekat 9; Müslim, Zekat 67)
Dualardan
Cenab-ı Erhamürrâhimîn, sizlere rahmet, bereket, saadet ihsan eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Cenab-ı Hak hadsiz enva'-ı nimetini nev'-i beşere zemin yüzünde neşretmiş. Ona mukabil, o nimetlerin fiatı olarak, şükür istiyor.
Mektûbat

KİMSENİN ELLAH’TAN ŞEKVAYA HAKKI YOKTUR

13.03.2020

#HaftanınHutbesi

 

لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ

Aziz Kardeşlerim!

San-i Zülcelal, her bir mevcudun mahiyetini birer model gibi yapıp nukuş-u esmasını göstermek için pek çok halat içinde değiştiriyor. Mesela; ana rahmine giren bir damla meniyi düşünelim. Bu meni, izn-i İlahi ile gelişip insan oluyor. O insanın mahiyeti de bir model oluyor. İnsanın mahiyeti denilen bu model üzerine bir vücud libası giydiriliyor. O vücud libası, hayatı müddetince geçirdiği tavırlara göre onun üzerinde kesilip biçiliyor. Mesela; Cenab-ı Hak, göz, kulak, kol, bacak, kalb, ruh gibi maddi ve manevi aza ve aletleri o insana verir. Daha sonra o modelin yaşına ve gelişmesine göre o vücud libasını halden hale, tavırdan tavra çeviriyor. Mesela; kırk, kemal yaşıdır. Bu kemal yaşından sonra, Cenab-ı Hak, onun saç ve sakalını beyazlatır, ondan sonra yavaş yavaş kulağını sağır eder, gözünün nurunu alır. Seksen yaşına kadar güç ve kuvvetini götürür, derken en sonunda ruhunu kabzeder. Bu adama da kendine göre bir ücret verir ve o adam ücretini peşinen almıştır. Ücreti de tekamül etmesidir. Çünkü Cenab-ı Hak, o insan için bir kemal noktası tayin etmiştir. Onu o kemal noktasına doğru sevkeder. Onu o kemal noktasına sevkederken ona yardım eder, ihtiyaçlarını karşılar, manileri def’ eder.

Aslında bu adam ücretini peşinen almıştır. Onu var etmesi, ona hayat ve ruh vermesi, akıl ve idrak bahşetmesi, hayatının devam edebilmesi için bütün ihtiyaçlarını deruhde etmesi, onu hadsiz nimetlerle perverde etmesi, zararlı şeylerden onu muhafaza etmesi, yedirip içirmesi, koca kainatı ona musahhar etmesi, gençlik ve kemalat vermesi, bütün bunlar birer ücrettir. O halde bu adam, Sani-i Zülkemal’in vücud elbisesi üzerinde yaptığı tasarrufata mukabil, kendi san’atkarına diyebilir mi ki; ne için beni bu hale sokuyorsun, ne için beni değişik halat içinde evirip çeviriyorsun? İtiraz suretindeki böyle bir şekvaya hakkı var mıdır? Yoktur.

Demek şu alemdeki tebeddülat ve tağayyürat, tahavvülat ve teceddüdat, mevt ve adem, zeval ve firak, musibet ve meşakkate karşı,  hiçbir insanın, hiçbir hayvanın, hiçbir otun, hatta hiçbir zerrenin şekvaya ve itiraza hakkı yoktur. Çünkü kainat, tekamül kanununa tabidir. Cenab-ı Hak, kainatın ilk yaratılışından kıyamete kadar her şey için bir nokta-i kemal tayin etmiş, o şeyi, o nokta-i kemale sevk etmek için, mahiyeti bir model hükmünde olan o mevcudun üzerine vücud libasını giydirir, o libası keser, biçer, uzatır, kısaltır, sonunda da vefat ettirip ebedi aleme götürür. Orada ise hakiki kemale erdirir. Bu cihette hiçbir mevcudun itiraza hakkı yoktur. Çünkü her bir mevcud, kemale ermesiyle ve kemale sevkolunurken hadsiz ihtiyaçlarının karşılanması ve manilerinin def’ edilmesiyle ücretini peşinen almıştır. Artık şekvaya hakkı yoktur.

Hem itiraz bir haktan ileri gelir. Mevcudatın Allah’a karşı bir hakkı yoktur ki; Ona karşı hak dava etsin. Zira semavat ve arzın ve içlerindeki her şeyin mülkü O’nundur. Bütün mevcudat, hem O’nun mülkü, hem de memlüküdür. Dünya saltanatı O’nun olduğu gibi; ahiret saltanatı da O’nun’dur. Burada tasarruf ettiği gibi; orada da tasarruf eder. Madem mülkün sahibi Cenab-ı Hak’tır. Hem madem مَالِكُ الْمُلْكِ يَتَصَرَّفُ فِى مُلْكِهِ كَيْفَ يَشَاءُ  kaidesince “Mülk sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.”

Öyle ise Malikü’l-Mülk olan Cenab-ı Hakkın mülkündeki tasarrufatına hiçbir mevcudun itiraza hakkı yoktur. Mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. Dilediğini aziz, dilediğini zelil kılar. Geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır. Dilediğini zengin, dilediğini fakir eder. Vehakeza istediği mahlukunda, istediği tasarrufu yapar. Kimse O’nun bu tasarrufuna itiraz edemez. Ancak dua ve niyaz ile O’na iltica etmek, lütfunu beklemek, bela ve musibetlere sabretmek, verilen nimetlere kanaat edip şükretmek, rıza ve memnuniyet göstermek vazifesidir.

 

Bu yazi 3532 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.099 sn. deSen
↑ Yukarı