tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Ey Resulüm! (Biz Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiya, 21/107)
Hadîs-i Şeriflerden
Namazı benden gördüğünüz şekilde kılınız.
(Buhari, Ahâd 1)
Dualardan
Ellah sizlerden ebedî razı olsun, âmîn. Ve sizi, hizmet-i imaniye ve Kur'aniyede muvaffak eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Bir kalb ve vicdan, fezâil-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez.
Münâzarât
← Diğer sorulara dön.
  • Soru sorabilmek için üyelik girişi yapınız.

    Bir kul Celâl, Cemâl, Kemâl ve İhsân-ı İlâhî’ye karşı layık-ı vechiyle nasıl mukabelede bulubilir?
    02.07.2015

    Cenâb-ı Hak,

    فَسُبْحَانَ الّٰلِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ

    âyet-i kerîmesinde tesbîh vazífesini; akşâm, yatsı ve sabâh vakitlerine tahsís etti.

    Zîrâ, bu vakitlerde celâl-i İlâhî daha ziyâde görünür.

    وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالَْرْضِ وَعَشِيًّا وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ

    âyet-i kerîmesinde ise tahmîd vazífesini; ikindi ve öğle vakitlerine tahsís etti.

    Zîrâ, bu vakitlerde cemâl, kemâl ve ihsân-ı İlâhî daha ziyâde görünür.

    Tesbîh, celâle karşı yapılır. Zîrâ, ح۪ينَ تُمْسُونَ ifâdesi, hem günün vefâtını,

    hem senenin vefâtını, hem álem-i asğar olan insânın vefâtını, hem de insân-ı

    ekber olan álemin vefâtını ihtár eder. Bunlar sâatin milleri gibi biribirinden

    haber verir. Bu vefâtlar ise, celâl-i İlâhînin tecellîsini gösterir. Demek,

    ح۪نَ تُمْسُونَ ifâdesi, günün, senenin, insânın ve álemin vefât zamânını

    nazara vermekle, celâl-i İlâhîye işâret eder. Bu tecelliyyât-ı celâliyyeye karşı,

    nev-ı beşer tesbîh ile emrolunmuştur.

    Bu âyet-i kerîmelerde ح۪نَ تُمْسُونَ ifâdesiyle evvelâ akşâm ve yatsı

    vakitleri zikredildi. Ardından ح۪نَ تُصْبِحُونََ ifâdesiyle yeni bir ufuk açıldı.

    Sabâh vakti gösterildi. Bu vakit de celâl-i İlâhî’nin tecellî ettiği bir vakittir.

    Zîrâ, hem günün, hem bahâr mevsiminde senenin, hem insânın, hem de álemin

    haşrini ihtár eder. Bu tecelliyyât-ı celâliyyeye karşı, nev-ı beşer tesbîh vazífesi ile

    mükellef tutulmuştur.

    Daha sonra,

    وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالَْرْضِ cümlesi zikredildi. Ardından

    وَعَشِيًّا وَح۪نَ تُظْهِرُونَ ifâdesiyle tam kemâl zamânı olan öğle ve ikindi

    vakitleri nazara verildi. Tahmîd vazífesi, akşâm, yatsı ve sabâh vakitleri ile öğle

    ve ikindi vakitleri arasında zikredildi. Zîrâ, tekâmül vakti, bu iki vakittir. Ya‘nî,

    öğle ve ikindi vakitleridir. Cenâb-ı Hak, ibâdını bu iki vakitte daha ziyâde hamde

    da‘vet eder. Zîrâ, bu vakitlerde ni‘metlerin kemâlini hátırlatır. Kemâl-i ni‘met

    ise, cemâl-i İlâhîye işâret eder. Cemâl ise hamdi iktizá eder.

    Hulâsa: Cenâb-ı Hak, celâl-i İlâhî’sinin tecellî ettiği akşâm, yatsı ve sabâh

    vakitlerinde ibâdını tesbîhe da‘vet eder. Cemâl, kemâl ve ihsân-ı İlâhîsinin

    tecellî ettiği ikindi ve öğle vakitlerinde ise ibâdını tahmîde da‘vet eder.

    Tesbîh vazífesi ise:

    Biri: İzzet ve azamet-i İlâhiyyeye karşı yapılır.

    Diğeri: Taaccübe şâyân ef‘ál-i İlâhiyyeye karşı yapılır.

    Kur’ân’ın ma‘nevî tefsîri hükmünde olan “Risâle-i Nûr”un “Mesnevî-i

    Nûriyye” adlı eserinde tesbîh, tahmîd ve tekbîrin mahall-i isti‘mâlleri şöyle îzáh

    edilmektedir:

    “İ‘lem Eyyühel-Azîz! ‘Sübhânelláh’, ‘Elhamdü lillâh’, ‘Elláhü Ekber’; bu üç

    mukaddes cümlenin fâidelerini ve mahall-i isti‘mâllerini dinle:

    “1- Kalbinde hayât bulunan bir insân kâinâta, áleme bakarken idrâkinden áciz,

    bi’l-hássa şu boşlukta yapılan İlâhî manevraları görmekle hayretler içinde kalır.

    İşte, bu gibi hayret ve dehşetengiz vaz‘ıyyetleri ancak ‘Sübhânelláh’ cümlesinden

    nebeân eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner.

    “2- Aynı o insân, gördüğü lezîz ni‘metlerden duyduğu zevkleri izhâr etmekle,

    ‘hamd’ unvânı altında in‘ámı ni‘mette ve Mün‘ım’i in‘ámda görmekle idâme-i

    ni‘met ve tezyîd-i lezzet talebinde bulunarak ‘Elhamdü lillâh’ cümlesiyle ni‘metler

    defînesini bulan adam gibi nefes alıyor.

    “3- Aynı o insân, mahlûkát-ı acîbe ve harekât-ı garîbeden aklının tartamadığı

    ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zamân, ‘Elláhü Ekber’ demekle râhat

    bulur. Ya‘nî, Hálık’ı daha azím ve daha büyüktür. Onların halk ve tedbîrleri Kendisine

    ağır değildir.”[1]78

    Hulâsa: Tesbîh, hem akşâm ve yatsı vakitlerine, hem de sabâh vaktine bakar.

    Zîrâ, akşâm ve yatsı vakitlerinde imâte fiili; sabâh vaktinde ise ihyâ fiili görünür.

    Bu imâte ve ihyâ fiilleri ise, Mümît ve Muhyî isimleriyle müsemmâ bir Zât-ı Vâcibü’l-

    Vücüd’un vücûd ve vahdetine şehâdet eder. Elbette bu vakitlerde imâte

    ve ihyâ fiillerinde görünen izzet ve azamet-i İlâhiyyeye karşı nev-ı beşer tesbîhle

    mükellef tutulacaktır. Hem bu fiiller üzerinde nazar-ı dikkati celb eden taaccübe

    şâyân ef‘ál-i İlâhiyyeye karşı nev-ı beşer, tesbîhe da‘vet edilecektir. Öğle ve

    ikindi vakitleri ise, niam-ı İlâhiyyenin tekâmül zamânlarıdır. Elbette bu kadar

    hadsiz niam-ı İlâhiyyeye karşı nev-ı beşer, hamd vazífesiyle mükellef kılınacaktır.

    İşte, buna işâreten âyet-i kerîmede hamd vazífesi arada zikredilmiştir.

     

     

    [1] Mesnevî-i Nûriyye, Habbe, s. 118.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.140 sn. deSen
↑ Yukarı