tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Rabbinizden mağfiret dileyin; sonra günahlardan tevbe edip O’na sığının! Gerçekten benim Rabbim, çok merhametlidir ve kusurunu derkedip dergahına iltica edenleri sevendir.
(Hud, 11/90)
Hadîs-i Şeriflerden
Sizden birinizin sırtında odun toplaması, dilenmesinden daha hayırlıdır. Dilenip istediği kimse ya verir veya vermez.
(Buhari, Zekat 50, Müslim, Zekat 106)
Dualardan
Yaşasın sıdk! Ölsün ye's! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret, heva hevese tâbi olanlara olsun; selâm ve selâmet, hüdaya tâbi olanların üstüne olsun! Âmin.
(Tarihçe-i Hayat)
Vecîze
Netice-i hilkat-i âlemin en mühimmi, şükürdür. Çünki kâinata dikkat edilse görünüyor ki: Kâinatın teşkilâtı şükrü intac edecek bir surette herbir şey, bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor.
Mektûbat

VELEDÂLLÎN KELİMESİNİN İZAHI

Risâle-i Nûr Külliyâtında bulunan ve aslı Arapça olan eserlerin Türkçeye tercümelerinde ba’zı hatâlar bulunmaktadır. Bu hatâlar, ba’zân ciddî yanlış anlamalara ve ma’nâ kaymalarına sebeb olmaktadır. Onun için, bu eserlerin îzâhları yapılırken Arabî asıllarına bakmak zarûreti doğmaktadır. Meselâ; bu nev’den ehemmiyyetli bir yanlış “İşârâtü’l-İ’câz” tercümesinde vardır. Fâtihâ Sûresi’ndeki وَلاَ الضَّالِّينَ kelimesinin îzâhında şöyle denilmektedir:

“Üçüncü fırka ise, vehim ve hevâ-yı nefsin akıl ve vicdanlarına galebesiyle, bâtıl bir i’tikáda tâbi’  olarak nifâka düşen bir kısım Nasârâdır.”

Halbuki eserin Arapça aslında “bir kısım” kaydı yoktur. Şöyle ki:

أما ولا الضالين فالمراد منه الذين ضلوا عن الطريق بسبب غلبة الوهم والهواء على العقل والوجدان ووقعوا فى النفاق بالإعتقاد الباطل كسفسطة النصارى

“Ammâ dâllîn gürûhuna gelince, ondan murâd şudur ki: Vehim ve hevâ-yi nefsin akıl ve vicdan üzerine galebe etmesi sebebiyle tarîk-i hakdan, yâni sırât-ı müstakímden sapan ve bâtıl bir i’tikád ile nifâka düşen kimselerdir. Hıristiyanların safsatası gibi.”

Dikkatsizce konulan “bir kısım Nasârâ” kaydı, ciddî ma’nâ kaymasına sebeb olmakta ve sanki vehim ve hevâ-yi nefsin akıl ve vicdan üzerine galebe etmesi sebebiyle tarîk-i hakdan, yâni sırât-ı müstakímden sapan ve bâtıl bir i’tikád ile nifâka düşenler umûm Hıristiyanlar değil de; sâdece bir kısım Hıristiyanlardır gibi bâtıl bir ma’nâ anlaşılmaktadır. Halbuki, asıl Arabî metinde “bir kısım”  kaydı yoktur. Başta Rasûl-i Ekrem (asm) ve Sahabe-i Kirâm olmak üzere bütün müfessirîn-i izâm وَلاَ الضَّالِّينَ kelimesini Hıristiyanlar diye tefsîr etmişlerdir. Bedîüzzamân (ra) Hazretleri de âyetin bu kısmını aynı şekilde tefsîr etmiştir.

Evet, başta İbn-i Abbâs olmak üzere ekser müfessirler,  Ahmed ibn-i Hanbel, İbni Hibban ve Tirmizî’nin Adiyy ibn-i Hatim’den rivâyet ederek Peygamberimiz’den vârid olan bir hadîsine dayanarak  Fâtihâ-i Şerîfe’de geçen  الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ     den murâd,  Yahûdîler; الضَّالّينَ den murâd ise, Hıristiyanlar olduğunu beyân ediyorlar.

Kaynak:Rahle Yayınları; Reddu’l-evham-2

 

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.117 sn. deSen
↑ Yukarı