tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Ey insanlar! (Siz, ekseriyetle dünya hayatını ahiret hayatına tercih ediyorsunuz. Halbuki ahiret, dünyadan daha hayırlıdır ve devamlıdır.) Ahiret hayatı ebedidir. Ehl-i iman hakkında cismani ve ruhani saadetleri camidir. Dünya hayatı ise fanidir. Elem ve kederden hali değildir.
(A’la, 87/16-17)
Hadîs-i Şeriflerden
İnsanlar kıyamet günü Rablerine karşı hesap vermek üzere kabirlerinden kalkarlar ve öyle çok bekleyecekler ki; onlardan bir kısmı kulaklarının yarısına kadar ter içinde kalıp kaybolacaklar.
(Buhari, Rikak 47, Müslim, Cennet 60)
Dualardan
Cenab-ı Erhamürrâhimîn, sizlere rahmet, bereket, saadet ihsan eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin.
Mektûbat

Beşinci Mektub

METİN
Evet, nûrcular, siyâsetlerle alâkaları olmaz. Yalnız îmân hakíkatlarıyla bütün hayâtları bağlıdır. Şimdiye kadar gizli komiteden, siyâseti dînsizliğe ve zındıkaya âlet edenler, istibdâd-ı mutlakla nûrcuları ezdiler. İnşâEllah bir sebeb çıkar (Hâşiye) o istibdâdı kıracak, ma’sûm ve mazlûm nûrcuları kurtaracak. Fakat, çok dikkat ve ihtiyât lâzımdır. Risâle-i Nûr, dünyâda her cereyânın fevkınde bulunması ve umûmun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi ve dâhil olmaz. Belki, mütecâviz dînsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyât kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinâd olur.

Fakat, siyâset hesâbına değil; belki nûrların intişârı ve maslahatı hesâbına ba’zı kardeşler; nûrlar nâmına değil, belki kendi şahısları nâmına girebilir. Husûsan mübârek Ispartanın şimdiye kadar nûrlar medresesi olması ve muârızların dahi ona çok ilişmemesi noktasında, dâhilde tarafgirâne vaz’ıyyet almamak, muterizlerin nedâmetine ve hakíkata dönmelerine bir vesîle olabilir. Siz daha iyi bilirsiniz.

(Hâşiye): Demokrat çıktı, bir derece kırdı. (Emirdağ Lâhikası, s.144)

ŞERH
(Evet, nûrcular, siyâsetlerle alâkaları olmaz. Yalnız îmân hakíkatlarıyla bütün hayâtları bağlıdır.) Bedîüzzamân (ra)’ın bu cümleleri, o zâtın siyâsetten uzak olduğunu açıkça ifâde etmektedir. Hâl böyle iken onu Demokrat Parti tarafdârı göstermek, o zâta büyük bir iftirâdır. (Şimdiye kadar gizli komiteden, siyâseti dînsizliğe ve zındıkaya âlet edenler, istibdâd-ı mutlakla nûrcuları ezdiler. İnşâEllah bir sebeb çıkar (Hâşiye) o istibdâdı kıracak,) -Demokratlar bir derece istibdâdın geri çekilmesine vesîle oldular. Bedîüzzamân Hazretlerinin tavsiyelerine uymadıkları için, o istibdâd tam kırılmadı. Şimdi de siyâseti dînsizliğe ve zındıkaya âlet edenlerin istibdâdı aynen devâm ediyor- (ma’sûm ve mazlûm nûrcuları kurtaracak.) Demokratlar Üstâd Bedîüzzamân’ı dinlemedikleri için nûrcuları kurtarmadılar, kánûnen bir şey yapmadılar. O zamân da nûrcuları dîn nâmına eziyorlardı. Onlar ise buna müdâhale etmemekle berâber, kánûnen dahi ezmeye devâm ettiler.

(Fakat, çok dikkat ve ihtiyât lâzımdır. Risâle-i Nûr, dünyâda her cereyânın fevkınde bulunması ve umûmun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi ve dâhil olmaz.) Bedîüzzamân (ra) diyor ki: “Dikkat edin! Herhangi bir partiye dâhil olmayın!” (Belki, mütecâviz dînsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyât kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinâd olur.) Yâni, Risâle-i Nûr talebeleri, partilere tâbi’ olmasınlar; belki partiler onlara tâbi’ olsunlar. Hangi parti dîne daha yakın ise, o parti Risâle-i Nûr talebelerine dost olsun. Yâni, Risâle-i Nûr talebeleri, partiler üstü bir durumda olmalı, dîndar siyâsîler de onlara tarafdâr olmalıdırlar. Çünkü, particilik, hizibleşmeye sebebdir. Dînde ise hizibleşme yoktur. (Fakat, siyâset hesâbına değil; belki nûrların intişârı ve maslahatı hesâbına ba’zı kardeşler; nûrlar nâmına değil, belki mübârek Ispartanın şimdiye kadar nûrlar medresesi olması ve muârızların dahi ona çok ilişmemesi noktasında, dâhilde tarafgirâne vaz’ıyyet almamak, muterizlerin nedâmetine ve hakíkata dönmelerine bir vesîle olabilir. Siz daha iyi bilirsiniz.)
Risâle-i Nûr talebeleri, partilere tarafdâr olmazlar; ancak bir şahıs kendi nâmına siyâsete girebilir. Husûsan Risâle-i Nûr talebeleri hiçbir  partiyi desteklememeli; bir partinin cereyânındaymış veyâ  bir parti adamıymış gibi görünmemeli ve o parti cereyânına âlet  olmamalıdır. Fakat, şu zamânda bir kısım Risâle-i Nûr okuyucuları, bile bile siyâsete giriyorlar.

Maalesef, bugüne kadar hiçbir siyâsî parti, Risâle-i Nûr’a âlet olmadı; fakat bir kısım Risâle-i Nûr okuyucuları, siyâsî partilere âlet oldular.  Eğer dîni da’vâ eden o siyâsî partiler, beşerî kánûnlardan sarf-ı nazar ederek Kur’ân-ı Kerîm’i  hayâta hâkim kılsalardı; Kur’ân ve Hadîsle berâber Risâle-i Nûr’u okullarda ders verselerdi; belki o zamân Risâle-i Nûr’a âlet olmuş olurlardı. Eğer tersi bir durum varsa -ki mevcûddur-, âlet olan kimdir? Zîrâ,  bugüne kadar gelip geçen ve hâlen de mevcûd olan bir takım siyâsî partilerin, bir kısım Risâle-i Nûr okuyucularını veyâ müdâvimlerini yanlarına alarak onlarla siyâset yaptığı, alenen görülmektedir. Bir kısmı da beşerî siyâset içinde eriyip gitti. Bunları da müşahede ettik. Bu da açıkça göstermektedir ki,  bir kısım Risâle-i Nûr okuyucuları, o siyâsî partilere âlet olmuş  demektir.

Demek, Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin emri budur ki; Risâle-i Nûr talebeleri, herhangi bir partinin adamı olarak görünemezler, herhangi bir partiye âlet olamazlar. Ancak, bir parti, eğer ahkâm-ı İlâhiyyeye tarafdâr ise, o cihette dost olabilirler ve sıkıştıkları zamân Nûr talebelerine istinâd edebilirler; talebelerin ise onlara dayanması uygun değildir. Ahkâm-ı İlâhiyyenin icrâ ve tatbîkine tarafdâr olmayan bir parti ile ise hiçbir  alâkamız olamaz.

Eğer bir nûrcu bir partiye girerse, ancak kendi hesâbına girebilir. Yoksa, Risâle-i Nûr nâmına giremez. Çünkü, o zamân particilik olur. Bu ise hizibleşmeye sebeb olduğu için câiz değildir. Eğer Risâle-i Nûr talebeleri, partiler üstü dîne hizmet etseler; o zamân diğer partiler de gelip onlara iltihâk edebilirler. Şıkk-ı muhâlifte de nedâmet edenler bulunabilir. Demek, Risâle-i Nûr, herhangi bir partinin müdâfii değil; belki bütün partiler üstünde dînin teblîğidir.

Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, Adnan Menderes’e ve sâir Demokrat Parti mensûblarına dîni teblîğ etti. Ama, onlar Bedîüzzamân Hazretlerinin dîn nâmına yaptığı tavsiyelerine uymadılar, Müslümanlar üzerindeki  istibdâdı kaldırmadılar. Bu teblîğden sonra Adnan Menderes dînin emirlerini dinlemedi ve zarâr gördü. Bir kısım Müslümanlar, bu particiliğin o gizli komitenin planı olduğunu bilmediklerinden, o siyâsî partilere şuûrsuzcasına âlet oldular.

( (Hâşiye) : Demokrat çıktı, bir derece kırdı.)

Yâni, Demokratlar, ileride zikredeceğimiz Bedîüzzamân Hazretlerine âit mektûbda ifâde edildiği gibi, hapisteki ba’zı Müslümanları serbest bıraktılar, af çıkardılar. Halk Partisinin tecâvüzâtını kısmen durdurdular. Bunun dışında,  idârecilik sıfatını hâiz olmaları sebebiyle Ellah’ın onlara emrettiği ve Bedîüzzamân’ın da onlara teblîğ ettiği hiçbir şeyi yapmadılar. İşte Bedîüzzamân (ra)’ın “bir derece kırdı” ta’bîrinden murâdı budur.

 

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.351 sn. deSen
↑ Yukarı